Doğa Ve Mutfak
Mutlaka düşünmüşsünüzdür, ormanda yürüyüş yaparken ya da piknikte tabakları masaya yerleştirirken doğanın ne kadar muhteşem olduğunu… Kuş seslerine, peş peşe uçuşan kelebeklere, bir ağacın dibinde çıkan mantarı gördüğünüzde, ufak bir sincabın kaçışına denk geldiğinizde hayran hayran bakakalmadınız mı? Hiç sanmam. Yeşil, ruhumuza çok iyi gelen bir renk. Ve bu renk, doğada alabileceği tüm tonlarıyla bezenmişken…
Bu pandemi sürecinde sanırım en çok doğaya yöneldik. Evde sıkıldık, yaptık pastaları börekleri gittik en yakın ormana serdik soframızı. Kilo aldık ne yapsak? Deniz havasını içimize çeke çeke koştuk kıyı şeritlerinde. Domateslerimizi, biberlerimizi ektiğimiz ‘balkon bahçeciliği’ yapmaya başladık ya da bahçemizdeki küçücük alana neler ekilir planlarını çizdik. Bu arada biz evde kaldıkça doğa yenilendi, kendini toparladı. (Marmara Denizi yenik düşenlerden maalesef.)
Biraz dikkatli bakarsak doğanın her yerde olduğunu görmek hiç de zor değil. Yani toprağın. Toprak, ne elzem bir varlık! İçinde milyarlarca canlı barındırırken bitkilerin, hayvanların ve bizim yaşamsal faaliyetlerimiz için verdikleri yadsınamaz. Muhteşem bir şey. Bir tohum ekiyorsunuz ve size onlarca tohumu geri veriyor yanında meyvesiyle, sebzesiyle. Dedim ya doğa her yerde, mutfakta. Sabah kahvaltıda yediğimiz salatalıkta, haşladığımız nohutta, çocuğumuza ısıttığımız sütte, marketten aldığımız çikolatada…
Bir çiftçi olsaydım belki daha önce kavrardım toprağın değerini. Çünkü zordur çiftçi olmak, hayvan yetiştirmek. Zordur toprağın dilinden anlamak, ekini toplamak, hayvanı otlatmak… Oysa çok kıymetlidir canım ülkemin toprağının efendisi. Aslında her gün soframdadır çiftçinin emeği. O pirinci nasıl yetiştirmiş, nasıl toplamış, ne uğraşlar vermiş bilmek gerek. Bildiğimiz şey bizde daha değerlenir daha bir anlam kazanır. Özellikle zorluklarına tanık olabiliyorsak…
Fark ediyorsanız çoğu aşçı da yemeğini yapmadan önce malzemesine çok önem verir. Kimisi akşama çıkaracağı balık için sabahın en erken saatlerinde balık haline gider ve en taze levrekleri seçer. Ya da sadece reçel için Malatya’ya gidip kayısı alan şefler var. Üreticiye önem verdiği için her ürünü en iyi yerlerden almaya çalışan onlarca aşçı var. Neden? Çünkü iyi yemek iyi malzemeyle yapılır. İyi malzeme de doğada.
Söylemek istediğim; insanın kendi toprağını, iklimini tanıması gerek. Bize sunulan bu nimetlerin değerini bilmek, geleneksel tarımın yaygınlaşması gerek. Zirai ilaç kullanılmadan, geleneksel tarım yöntemleriyle, doğaya uyum sağlayarak üretilmiş gıdaları sofralarımızda görmek, saksımızda yetiştirdiğimiz biberleri yemeklerimize katmak çok keyifli olmaz mı? Üreten, iyiyi bulan, araştıran, teknolojiyi daha kaliteli mahsul için kullanma çabasına giren toplum kazanır.
Anadolu gibi genç topraklarda yaşarken, bu güzel ülkenin çeşit çeşit ürünleriyle lezzetli yemekler yapıp sevdiklerimizle doyasıya muhabbetler edebildiğimiz güzel sofralar kurmak, bu verimli toprakların, buralarda yetişen güzelliklerin değerini bilerek önümüze gelen her nimete bir başka bakmak gerek.
Hadi aramızda hala toprağa elini değmemiş olan varsa bu akşam salataya sıktığımız limonun çekirdeğini bir saksıya ekip mucizeye tanıklık edelim!